13 Mart 2009 Cuma

Bitirmek ya da Başlamak

İnsanın hayatında bir şeyler bittimi tekrar başlaması bir o kadar zor oluyor. başlamak bitirmekten daha zodur çünkü hele ki bıkkınlık, yitirmek duyguları hep fırsatın ya da fırsat bildiğinin elinde patlaması çıkmaz yalnızlıklara sokar insanı. bazen eve yokuş aşağıya inerken ay tepede olur, evlerın arasından kızılığına bakarak yürürüm, çoğu insan görmez şehrin kalabalığından, sesinden, bulutların arasından insanlara birşeyler fısıldar, duyan duyar, duymayansa yürür gider benim gibi ....

Araba ışklarının aydınlattığı yolla yürümeye devam ederim ellerim ceplerimde. farklı bir hava katar benliğime ellerimi cebime koymak, oldum olası hep böyle yürürüm. arkadaşım anlatır, okulda koridorda yürürken çok yaparmışım, ellerimi cebime koyar, hızlı hızlı yürürmüşüm. İnsanın kendini sevmesi kendine dönmesine neden oluyor, kendinle yaşamak güçlü olmayı sağlıyor, sığınacak bir liman olması içinde daıma daima ...

Her kaybedişte, kazanışta kendine dönmek, sessiz duvarlara bakmak gibi kireçli çatlamış duvarlar ortada tek lamba, tepemde tek lamba nasıl da aydınlatıyor etrafı tek kelimenin tek kitabın bir çok anlattığı gibi, bir sigara dumanının bir anda ortalığı kirletmesi gibi hüzün de öyle gelir ilkbaşta bana, rahatlatıcı bir nefes daha sonra sıkıcı bir duman, camları açın içim daraldı ama hüzün öyle olmuyor işte. gelişi de gidişi kadar zor oluyor, kalıcı yani üstüne siniyor insanın. yıkasan da yıpranıyorsun her defasında. bir de ütü istiyor duygular arada düzeltilmek yani kendine baktırmak istiyor insan. yani övülmek. ne kadar güzelsin, bügün formundasın, jilet gibisin. Hı hı annem ütüledi üstümü, peki içimizi kim yıkayıp ütüleyecek, okumak gerek temizlenmek için ütülenmek için de özümsemek okuduğumuzu. herneyse bırakalım temizliği hayata bakalım, neler var diyeceğim, elimizde bende birşey yok demek geliyor içimden ama olmuyor, çok şey var anlatacak konuşacak ama başta dediğim gibi birşeyler bitti mi bitiyor anlatacak bir şey kalmıyor.

Bitirmek daha kolay geliyor baslamaksa zor ....

Hayat Devam Ediyor



İçinde yitip gittiğim bir deniz var. İçinde yok olduğum bir deniz, deniz beni alıyor içine doğru, karşı koyamıyorum. İki tane Kartal kuşu var içimde, uçuşuyorlar, güçlü, kalın, saldırgan kanatları var, savaşıyor. İçimde iki şey savaşıyor ve ben karşı koyamıyorum. Elim ermez, gücüm yetmez karşı koymaya, içimde bir çağlayan var, engel tanımaz sanki, yıkıp geçiyor. Dizlerim tutmuyor, yüreğim almıyor, korkuyorum bu belirsiz cengden.



Ve hayat devam ediyor. Umursamazca devam ediyor. Savaşımdan uzak… Dünya dönüyor hala, hayat her yerde devam ediyor.



Bölünüyorum. Kendi içimde kendime bölünüyorum, sonucu belirsiz bir matematik problemi gibiyim. Çok bilinmeyenli bir denklem… Hiçbir matematik probleminden korkmadım bu kadar… Ve ilk kez korkuyorum matematikten içimdeki bilinmezliği görünce.



Ve hayat devam ediyor. İnsanlar sokaklarda rutin işleri ile meşguller. Herkes içimdeki çözümsüz problemden bihaber.



İçimde hangi mevsim yaşıyor bilmiyorum. Bir yandan fırtınalar kopuyor, diğer yanım melankolik bir güzde… Yazın sarı bunaltıcılığı da var içimde.
Ve hayat devam ediyor. Sonbahar geliyor, yaz bitiyor.




Zamanlardan öylesine, herhangi bir zaman işte…



Gece gibiyim, yıldızlarını yitirmiş, yoksul, yalnız bir gece! Gecenin elleri mi olurmuş, bilmiyordum! Ellerim var işte, fakat tutmuyor. (Yine söyleyemiyorum, yutuyorum kelimeleri…) Sabaha dönmeyen, yitik zamanlar içinde kaybolmuş bir geceyim işte.
Ve hayat devam ediyor. İnsanlar yeni sabahlara uyanıyor. Ben yokum.




Gecenin içinde kaybolmuşum, bilmeyen bir zamanda hapsolmuşum işte. Kayıp. Kayıp olmak güzel.



Kendimi kaybettim işte. Hükümsüzdür.




Kendi kaybettim işte.




ARAMIYORUM


Ve hayat devam ediyor. Kayıbı arayan yok...




Sevgili Depresyonum

Halbuki ben senden kurtulduğumu sanmıştım. Seni ait olduğun suçlar cehennemindeki yerine geri gönderip, sonra da bir şekilde hapsetmiştim. İğrenç çığlıklarını ve aldatıcı yardım çağrılarını duymamak için, bir an olsun rahatça uyuyabilmek için, kulaklarıma pamuk tıkayıp, yastıkların altına gömerdim kafamı... Korkularımın bekçiliğini yapmaktan usanmıştım. Seni görmekten, seni duymaktan, seni yaşamaktan kaçabileceğimi sanmıştım. Şimdi anlıyorum; bu mümkün değil. Sen etimde, tırnağımda, kanımda, beynimin kıvrımlarında dolaşırken, seni göremeyecek kadar körüm ben. Senden kurtulmayı isteyecek kadar aptalım. Çünkü oturup senin düğümlerini çözdüğümde, bağlantıların eridiğinde, ben de; oturup ay ışığına karşı uluyan köpeklerden biri olacağım.

Seninle ilk ne zaman tanıştım hatırlamıyorum. Sanki kendimi bildim bileli benimlesin gibi geliyor. İçimde bir yerlerdeki varlığını o kadar benimsemiş olmalıyım ki, sensiz bir hayat yaşamadığım için sensizliğin ne demek olduğunu bilmiyorum. Senin ağırlığını, içimdeki büyük boşluğa dolan varlığını, üzerimdeki ezici baskıyı hissediyor ama seni anlayamıyordum. Seni tanımıyordum. Aynı evde bir yabancıyla yaşamak gibiydi. Senin en büyük özelliğin sessizliğin, sinsi bir düşman gibi gizlenip, oraya yerleşip farkettirmeden kanımı emiyor, besleniyor ve bir ur gibi kendi besinini benim isteklerimden sağlıyordun.

Senden kaçtıkça besleniyordun.senden kaçmak, seni hiç tanımamak, yabancılaşmak anlamına geliyordu. Ben uzaklaştıkça sen keyifleniyor, iştahın kabarıyor, büyüyüp palazlanıyor, terkettiğim yerleri büyük bir istekle dolduruyordun.İçimdeki varlığın durmadan şişen bir balon gibiydi, ama ben senin sen olduğunu bilmiyordum.İçimdeki sıkıntıydın, aynaya bakıp kendine lanetler yağdıranın ben olduğumu sanıyordum o zamanlar... Seni ben sanıyordum. O kadar sinsi ve görünmezdin ki bütün organlarıma hükmedenin sen olduğunu anlayamıyordum.

Kendi varlığımı anlayamayacak kadar başkalarına bağımlı hale gelmiştim. İçimdeki bene ait ne varsa ele geçirdiğin için kendimi ancak başkalarının gözüyle değerlendirebiliyor, onların bana tuttuğu aynadaki görüntüme ölesiye ihtiyaç duyuyordum. Ama sen bu görüntüyü bile bozmuştun. Görebildiğim her şey önce senin sansüründen geçiyor ve ancak ondan sonra bana ulaşabiliyordu. Benim için dünya, dışardaki hayat sisli bir perdenin arkasından hayal meyal seçilebilen bir görüntüden ibaretti. Bir gün, kaçabildiğim kadar kaçtığımda, artık yeter diyebilmenin gizemli cesaretini bulduğumda kendimde, savaşmanın en iyi yolunun düşmanı tanımak olduğunu öğrendim.


İşte o zaman, sırlarını açığa vurmaya başladığın zaman artık geri çekilme sırası sendeydi. Senden kalan boşluğa yerleştirecek çok şeyim var.


Sevgili depresyonum.

5 Mart 2009 Perşembe

Huzur

Kimi zaman; başınızı annenizin dizlerine koyup, derin bir uykuya dalmaktır.


Ve kimi zaman; içinizdeki çemberi süphelerinizin kırılması, göklerin önünde diz çöken ufuk, bir dua halinde uzanan derin bir ezan sesinde ulvileşen din, allaha varan mavi yol, sonsuzluk'tur.




Allah korkusu ve Allah sevgisi insanları saadet ve huzura kavuşturan iki kanat gibidir...

Hüzne boyanmış bir Kız Çocuğu

Hüzne boyanmış bir kız çocuğu
gözleri kömür karası
elleri nasır tutmuş
yorgun bakışlara gizler kendini

derinden efkar çeker yüreğine
yaralı...

elinde mendili yamalı
saçlarını dağıtmış rüzgar öfkesiyle
köşeyi dönüp diz çökmüş
saklamış yüreğini

derinden içiyor kederlerini
ağlamaklı...

acısı dudaklarını titretmiş
morarmış kan toplamış kelimeleri
ne yana baksa umut aramakta
arkasına bakmadan tırmanışta yolu
ağır aksak ama tutkulu

yağan yağmur içini üşütmüş
yosun tutmuş düşünceleri...

evinin önünde, çantasında bir somun ekmek
kapı tokmağı elinde, girmek istemez cesareti
direniyor sevgisi
içerde hasta annesi
canı yitip gitmesin diye dua da dili, sözleri

bir kuru dala can veren mucizeyi arar
korkuyor, her halinden belli...