10 Şubat 2010 Çarşamba

İhanet Kaçınılmazdır

İnsan ya kendine ihanet eder, ya da karşısındakine... Ya kendine dürüst olur, ya da diğerine.

Birçoğumuzun pembe yalanlar adı altında vicdanını rahatlattığı, böylece dürüst olduğunu düşündüğü davranışları vardır. Birçok konuda, birçok durumda “mış” gibi yaparız.Büyüklerimize, çocuklarımıza, dostlarımıza, ya da kendimize sürekli “mış” gibi yaparız. Onları üzmemek adına, terbiye adına, toplumsal nedenlerle... bazen elimizde olmayan nedenlerle buna mecburuz der, inanırız, sorgulamayız, kuşku duymayız yaptığımızın doğruluğundan.

Taktığımız maskeler gereği, o rolü kendimiz yazmışçasına üstlenir, gereğini yaparız. Pek nadiren kendimiz olduğumuz anlarda bile, dürüstlük kavramımız karşımızdakinin dürüstlük kavramı ile şu ya da bu nedenlerle örtüşmediğinde, hemen pembe yalanlar başlar.

Yani, ya içimizden geleni yapmayarak kendimize, ya da yaparak karşımızdakine ihanet ederiz. Bunun böyle olmadığı bir birlikteliği yaşayan, birbiri ile iyi örtüşen, ve karşılıklı dürüst olabilmek için kendine ya da karşısındakine ihanet etmeme şansına sahip pek az birlikteliği bundan ayrı tutuyorum. Biz ihanet gerektirmeden dürüstçe kendileri olabilenleri değil, örtüşmeyenleri irdelemeye devam edelim.

Bazen içimizden geleni karşımızdakine türlü renklerle boyayarak sunup, bir tür sahte dürüst olmayı da deneriz. Bazen de olması gerekeni yapar, cesurca, saygı ile, olanı biteni, ya da olacağı biteceği olduğu gibi bildirerek hakettiği hamleyi ona bırakırız. Bu sonuncusu, nadiren başvurduğumuz bir yoldur, ve bu defa becerebilsek, korkaklığımızı yenebilsek bile, her zaman dürüst olamadığımızdan bu defalık dürüst hissetmemiz bile kendimize ihanetimizi yok etmez. İçimizdeki çocuk bilir, onu yanıltmamız imkansızdır. O, göründüğü gibi olmayı, olduğu gibi görünmeyi özler...

Bir süre sonra ihanetleri kanıksar, kitabına uydurur rahat eder, ve yaşar gideriz. Seviştiklerini çocuklarından saklayan ebeveynler onlara “seni leylek getirdi” derken ne kadar rahatsa, patronuna türlü hakaretleri aklından geçiriyorken gördüğünde saygılı bir şekilde gülümseyen de o denli rahattır... kendi yaptığında hak olan bir davranışın aynını, üzerinde söz sahibi olduğu biri yaptığında yasaklarken rahatsız olan kaç kişi tanıdınız? Bir başka kişi üstünün ona yaptığı haksızlığa itaatkar iken, astına aynı yolla zulmedebiliyor. Bunu yaparken içi acımıyor. İhanetler kanıksandıkça kendimizden uzaklaşırız...

Kafka bu kendine yabancılaşmayı, kendine ihaneti, ona neden üzgün olduğunu, nesinin eksik olduğunu soranlara şu güzel sözlerle özetlemiş : “kendimden gayri hiçbir eksiğim yok”

Ya siz, kendinize ne denli dürüstsünüz, ne denli yakınsınız kendinize, en azından birini üzmemek, ya da kızdırmamak adına korkup kısıtlanarak “kendinize” ihanet ettiğinizde, bunun iki yönlü bir kaçınılmaz olduğunu, isteklerinize karşı koyamayarak yaptığınız bir eylemle birine ihanet ettiğinizde olduğu kadar, eylemi istediğiniz halde yapmayarak, birine, birilerine dürüst olmak adına yaptığınız fedakârlıkla da, içinizdeki gitgide yabancılaştığınız birine ihanet ediyor olduğunuzu biliyor musunuz ?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder